28 Ocak 2020 Salı

Şifa veren taşlar nelerdir?

Şifa veren taşları merak edenlere…



Şifa veren taşları merak edenlere…
Judy Hall'in Şifalı Taşlar kitabından sizler için bazı bilindik hastalıklara ve gündelik sıkıntılara hangi taşlarla şifa buluruz diye mini bir özet hazırladık.
 
Radonit ve yeşim taşı
Alınganlık için
 
Penasit taşı
Kötü alışkanlıkları yenmek için
 
Yakut ve inci taşı
Bedenen çökmeye karşı
 
Petalit taşı
Esnekliğinizi artırmak için
 
Krizantem taşı
Dar görüşlülüğü gidermek için
 
Florit taşı
Cinsel eksiklik için
 
Zümrüt taşı
Diyabet rahatsızlığı için
 
Lityum kuvars, kırmızı akik, güneş taşı
Depresyona karşı için
 
Kalkedon, okenit ve aytaşı
Emzirme dönemi için
 

 
Amber ve yeşil kuvars taşı
Guatr için
 
Yeşil kuvars ve topaz taşı.
Gut hastalığı için
 
Opal taşı
Hırsınızı dizginlemek için
 
Ametrin, yakut ve safir taşları
Hemaroid için
 
Lacivert taşlar
Halisulasyon için
Apatit taşı
Hipertansiyon için
 
Aytaşı ve lacivert taşı
Hamilelikte

Kırmızı akik taşı
İktidarsızlık için
 
Aytaşı
Kısırlık ve saç dökülmesi için
 
Gri kuvars taşı
Kâbuslardan kurtulmak için
 

 
Azurit ve malaçit taşı
Kaşıntıyı kesmek için

Ametist ve krizantem taşı
Kıskançlığı yenmek için

Azurit taşı
Kararsızlık için
 
Prenit ve topaz taşı
Korku için
 
Akik taşı
Mesane ve bağırsaklar için
 
Zümrüt, safir ve akik taşı
Ülser için
 
Güneş taşı
Mutluluk için
 
Siyah oniks, elmas, zirkon ve ay taşı
Obezite için
 

 
Alexandrit taşı
Protein eksikliği için
 
Mavi akik ve siyah oniks taşı
Sinüsler için
 
Yeşil kuvars taşı
Stresten kurtulmak için
 
Akik taşı
İlişkiyi beslemek için
 
Perido taşı
Gece uykuda sayıklama için
 
Morganit taşı
Bitkinlik için
Mavi obsidiyen, yakut ve zümrüt taşları
Şizofreni için
 
Peridot ve gül kuvars taşı
Suçluluk duygusunu yenmek için

Ametist taşı

Uykusuzluk için
 




8d4bb5866e654646802767823de15fa9

Cevizli ve tulum peynirli roka salatası

Bu tarifi çok seveceksiniz! İşte roka salatası tarifi...



Bu tarifi çok seveceksiniz! İşte roka salatası tarifi...
Malzemeler (6 kişilik):
3 demet roka
2 dilim tulum peyniri
Bir avuç ceviz
Sızma zeytinyağı
3 adet domates

 
Sos için
Sızma zeytinyağı
Nar ekşisi
Balsamik sirke
Tuz

 
Yapılışı:
Cevizi gelişigüzel doğrayıp tavadaki sızma zeytinyağında kavurun. Rokayı elinizle parçalara ayırıp servis tabağına alın. Domatesleri yarım ay kesip tabağın kenarına dizin. Tulum peynirini parçalara ayırıp rokanın üzerine serpin. Cevizleri de ilave ettikten sonra salatayı hafifçe karıştırın. Sızma zeytinyağı, nar ekşisi, balsamik sirke ve tuzla bir sos hazırlayıp salatayı tatlandırdıktan sonra servis yapın. Domatesleri soymadan yıkayıp yarım ay kesin. Cevizleri büyük kesip yapışmaz yüzeyli tavadaki zeytinyağında soteleyin. Parçaladığınız rokaların üzerine tulum peynirini serpin. Zeytinyağı, nar ekşisi, balsamik sirke, tuz ve cevizleri ilave edin.



e2ba94f3b590425dbe06e7b36026aa05

27 Ocak 2020 Pazartesi

Sıcak baş ağrısı yapar mı?

Baş ağrısı olan hastaların özellikle de migren hastalarının baş ağrılarının sıcak havalarda arttığını biliyor muydunuz? İşte sıcak havalarda artan baş ağrılarının nedenleri...



Baş ağrısı olan hastaların özellikle de migren hastalarının baş ağrılarının sıcak havalarda arttığını biliyor muydunuz? İşte sıcak havalarda artan baş ağrılarının nedenleri...
Anadolu Sağlık Merkezi Nöroloji Uzmanı ve Nöroloji Bölümü Direktörü Prof. Dr. Yaşar Kütükçü sıcaklık ve baş ağrısıyla ilgili yapılan bazı çalışmaların da bunu destekler şekilde olduğunu belirterek "Araştırmalarda, ayrıca sıcak havaya eklenen nem oranı artışının da daha çok baş ağrısına neden olabileceği saptanmış. Yani nemli ve sıcak yaz günlerinde baş ağrısı çekme olasılığınız artıyor; hele de sıcakta yürüyüş yapıp yeterli sıvı almaz ve vücudunuz susuz kalırsa baş ağrısı riski daha da artıyor" açıklamasında bulundu.
 
National Headache Foundation'ın çalışmalarına göre, kronik baş ağrısı ya da migreni olan hastaların yüzde 75'i, sıcaklık artışı ya da diğer bir tetikleyici faktör olan rüzgârlı havalardan kaçınmalarından dolayı dışarıda yapılan spor faaliyeti gibi aktivitelere katılamıyorlar. Yazın özellikle deniz kenarlarında sıcak havada tetikleyicilere eklenen bir diğer faktörün ise parfüm kokusu olan güneş kremi kullanmak olduğunun altını çizen Nöroloji Bölümü Direktörü Prof. Dr. Yaşar Kütükçü "Hastalar aslında kokuların migrenlerini tetiklediklerini çok iyi bilirler fakat krem sürerken bu detay gözden kaçabilir" dedi.
 
Baş ağrırsa yapılan faaliyete ara verilmeli
Baş ağrısının aynı zamanda sıcak çarpmasının da önemli bir belirtisi olduğunun altını çizen Prof. Dr. Yaşar Kütükçü "Sıcak çarpması sıcak hava, yüksek nem ve fazla hareket sonucu oluşur. Zonklayıcı baş ağrısının yanında kas krampları, çarpıntı, mide bulantısı ve kusma, yorgunluk, kuru ve soğuk bir cilt de görülebilir. Sıvı eksikliğinin sıcak çarpmasında rolü çok fazladır. Sıcak çarpması olduğunda sıcaklığı düşürme amacı ile olması gereken terleme gerçekleşemezse vücut ısısı düşürülemez. Sıcakta baş ağrısı ve bu diğer bulgular olduğunda mutlaka yaptığınız faaliyetlere ara verin, bol su için ve gölge bir yere gidin" şeklinde konuştu.
 

 
Migren ataklarını Botox ile azaltın
Tıpta pek çok hastalığın tedavisinde kullanılan Botoxun, migren tedavisinde de oldukça başarılı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yaşar Kütükçü "Kronik migren tedavisinde, ilaçlar fayda etmediğinde aslında gıda zehirlenmeleri ile ortaya çıkan bir bakterinin ürettiği toksin, yani Botox çözüm oluyor. Botox, istemsiz kas kasılmalarını engelleyici özelliğiyle yıllardır nöroloji uzmanlarının tedavi protokollerinde sıkça yer alır. Kronik migren tedavisinde Botox kullanımı, FDA ve Türkiye'de Sağlık Bakanlığı tarafından da onaylıdır. Botox tedavisi, sadece 'kronik migren' tanısının konulduğu ve ilaç tedavisinin artık fayda etmediği hastalarda, bir nöroloji uzmanı tarafından uygulanabilir. Botox tedavisi hamile ve emziren kadınlar ile kronik migreni olan hastalar içindeki bazı kas hastalarına uygulanamayabilir. Çok ince bir enjeksiyon aracılığıyla doğrudan kasın içine enjekte edilerek yapılan uygulama yaklaşık 30 dakika sürüyor. Hasta en az yarım saat dinlendirildikten ve kontrolü yapıldıktan sonra taburcu edilerek günlük yaşamına kaldığı yerden devam edebiliyor" dedi.
 
Tedavinin etkisini 2 ila 10 gün içinde gösterdiğini belirten Prof. Dr. Kütükçü, "Botox uygulaması, her 10 hastanın 6-8'inde oldukça iyi sonuçlar getirmesiyle, bugün ilaç tedavisinden fayda alamayan hastalar için iyi bir seçenektir. Uygulama, 3 il4 6 aya kadar bir rahatlama dönemi sağlarken; hastanın atak sayısını ayda 2-3'e düşürebilmesi açısından da başarılı bir yöntem" dedi.
 



ff04c9fa0cec4b2cacc96dde7a4b454a

Sigarayı bırakmanın yolları nelerdir?

Kansere, felce ve kalp hastalıklarına sebep olan bu alışkanlıktan kurtulmak kolay olmayabilir; ancak gereklidir. Peki sigara bağımlılığından nasıl kurtulunuz? Uzmanların önerilerine kulak verin!



Kansere, felce ve kalp hastalıklarına sebep olan bu alışkanlıktan kurtulmak kolay olmayabilir; ancak gereklidir. Peki sigara bağımlılığından nasıl kurtulunuz? Uzmanların önerilerine kulak verin!
Tek bir adedinde 4 binden fazla kimyasal madde bulunduran sigara, Dünya Sağlık Örgütü'ne göre 'tedavi edilmesi gereken bir hastalık!' DSÖ dünya genelinde sigara kullanımındaki artışın son yıllarda ürkütücü olduğunu belirtirken, buna karşın hastalık kapıyı çalmadan sigarayı bırakan ve sağlıklı bir yaşam için kolları sıvayanların varlığı da umut veriyor.
 
Acıbadem Altunizade Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hacer Kuzu Okur, sigarayı bırakanları bekleyen faydaların takvimini çıkardı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
 
Kalpten kansere zararları yapılan araştırmalarla defalarca kanıtlanmış bir zehir sigara. Katrandan amonyağa, arsenikten böcek zehirine dek içerdiği 4 bin 500'ü aşkın kimyasal madde bir başka deyişle zehirle, ilk nefesten itibaren sağlığımızı vurmaya başlıyor. Bu maddelerden bazılarının kanser oluşumuna bazılarının da kanserin ilerlemesine neden olduğunu belirten Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hacer Kuzu Okur "Saatte 200-250 km hızla ve 100 derecenin üzerinde sıcaklıkla dumanının ağız içine çarpmasıyla ağız, dil, yemek borusu, solunum yolları, akciğerler ve mideye ulaşır. Dumanının içinde bulunan zararlı maddeler saniyeler içinde kan damarları, kalp, beyin, böbrekler, mesane gibi pek çok organa ulaşarak zarar vermeye başlar" diyor.
 
DSÖ'ye göre 'tedavi edilmesi gereken bir hastalık!'
Sigaranın zararlarının en fazla ve en hızlı solunum sisteminde görüldüğünü, Dünya Sağlık Örgütü'nün en son verilerine göre tüm kanserlerin dörtte birinin nedeninin sigara olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Hacer Kuzu Okur, "Dünya Sağlık Örgütü sigara içmeyi tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak kabul etmektedir. Sigara içmediği halde pasif olarak dumanına maruz kalanlarda da kanser ve kalp hastalığı riskinin arttığı gösterilmiştir. En ölümcül olan akciğer kanserinin yüzde 90 nedeni sigara kullanımıdır. Sigara içenler içmeyenlere oranla 20 kat daha fazla akciğer kanseri olma riskine sahiptir. Günlük bir paket sigara tüketen bir kişide kansere yakalanma riski 10 kat fazla iken iki paket sigara içenlerde bu risk 25 kata çıkmaktadır" diyor.
 
15 yıl sigara içmiş aynı yaş ve cinsiyette iki kişi üzerinden yola çıkarak çarpıcı bir örnek veren Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hacer Kuzu Okur "Bu iki kişiden birinin sigara içmeye devam etmesiyle, her sigara ile ömründen 12 dakika azalmaya devam ederken, hastalıklara yakalanma riski artıyor. Sigarayı içmeye devam etmesiyle kişinin kendi yaşıtlarına göre yaşam süresi 15 yıl kısalıyor" diyor. Buna karşın, sigarayı bırakan kişinin vücudunda ilk 20 dakika içinde olumlu gelişmeler yaşandığını vurgulayan Doç. Dr. Hacer Kuzu Okur, bu olumlu gelişmeleri, iyileşmeleri takvimle açıklıyor;
 
Sigarayı bırakınca vücudumuzda yaşanan değişimler nelerdir?
 
İlk 20 dakikada:
Sigarayı bırakan kişinin vücudunda ilk dakikalardan itibaren farklılıklar başlıyor. Sağlıklı bir insanın nabzı normalde dakikada 80-100 kere atarken, sigara içen kişilerde nabız atımı 100'ün üzerine çıkarak yüksek tansiyon gibi ciddi bir soruna neden olabiliyor. Oysa sigarayı bıraktıktan sonra ilk 20 dakikada kan basıncı ve nabız normale dönüyor. El ve ayaklardaki ısı artışı da düzeliyor. Tansiyon normal sınırlara yaklaşıyor.
 
İlk 8 saatte:
Nefesteki kötü koku, kandaki oksijen ve karbonmonoksit düzeyi 8 saatte normale dönüyor.
 
1. günün sonunda:
Kalp krizi riski 24 saat içinde azalmaya başlıyor.
 
2. günün sonunda:
Tat alma ve koku duyusu 48 saatte artmaya başlıyor.
 
3. günün sonunda:
Sigarayı bırakan kişi nefes darlığı sorununun azalmaya başladığını ve nefes almasının kolaylaştığını 3 gün içinde hissetmeye başlıyor. Kandaki karbonmonoksit gazı azalmaya başladığı için halsizlik ve baş ağrısı gibi sorunlar da azalıyor.
 
2-12 hafta sonunda:
Sigarayı bıraktıktan 2-12 hafta içinde dolaşımı düzelmeye başlıyor, öksürük şikayeti varsa azalıyor, balgam sorunu yarı yarıya azalıyor. Bağışıklık sistemi güçlenmeye başlarken yürümesi kolaylaşıyor ve akciğer fonksiyonları düzelmeye başlıyor.
 
3-9 ay içinde:
Bırakmayı takiben 3-9 ay içinde öksürük ve nefes darlığı azalıyor, enfeksiyon riski azalıyor ve enerjisinde artış hissediyor.
 
1 yıl sonra:
Bir yıl sonra kalp hastalığına yakalanma ve kalp krizi riski yarı yarıya azalıyor.
 
5 yıl sonra:
Beş yıl sonra KOAH riski yarı yarıya azalıyor ve felç riski azalmış oluyor.
 
10 yıl sonra:
Dudak, trakea, özefagus kanseri riski 10. yılın sonunda yarı yarıya azalmış oluyor.
 
15 yıl sonra:
15 yılın sonunda kalp damar hastalık riski hiç içmemiş kişiyle eşit hale geliyor.
 
15-20 yıl sonra:
Akciğer kanseri riski ise 15-20 yıl sonra yüzde 50-90 oranında azalıyor.
 

 

 
Sigara nasıl bırakılır?
 
Acıbadem Maslak Hastanesi Başhekimi ve Sigara Bırakma Polikliniği Sorumlusu Prof. Dr. Çağlar Çuhadaroğlu, sigarayı bırakmanın yollarını anlattı.
 
Nikotin sakızları ve bantları
Bu tedavinin temeli, kişinin tükettiği sigara miktarına göre belirlenen nikotin bandının vücuda yapıştırılmasına dayanıyor. Bu bantlardaki nikotin miktarı da giderek azaltılıyor. Nikotin bantlarının kalbe zarar verdiğine dair söylemler var, ancak bunlar doğru değil. Siz günde 20 sigara içiyorsanız, bunun yerine verilen bant çok daha az nikotin içeriyor. Tek başına davranışsal tedavilerle sigarayı bırakma başarısı yüzde 15-20 seviyesinde kalırken, bu tedavilerin nikotin ile birleştirilmesinde oran yüzde 30'a çıkıyor.
 
Bupropiyon
Bir çalışma sırasında Vietnam gazilerine verilen bupropiyon etken maddeli antidepresanların, sigara ve alkolden alınan keyfi azalttığı belirlendi. Nikotin reseptörleri (dış ortamdan ya da organizmanın içinden gelen değişik yapıdaki uyarıları algılayıp, sinir lifleri aracılığıyla merkezi sinir sistemine ileten anatomik yapılar), sigara içildiğinde beyinde oluşarak, mutluluk hormonları olarak bilinen dopamin ve noradrenalin salgılanmasına yol açıyor. Vücut bu hormonları kullanıyor, aynı yerden geri alıyor, tekrar temizliyor ve yeniden kullanıyor. Geri alma yerleri de 'reuptake kapıları' oluyor. Bupropiyon ise bu kapıları yavaşlatıyor. Geri alım yavaş olunca, beyinde daha çok bulunuyorlar ve etkileri de uzun sürüyor.
 
Vareniklin
Kişi sigara içince nikotin, beyindeki nikotin reseptörlerine bağlanıyor ve onların sayısının giderek artmasına yol açıyor. Bu durum da bağımlılığı pekiştiriyor. Nikotin reseptörleri canlılar ve çoğalıyorlar. Vareniklin ise reseptörlere bağlanıyor ve daha az dopamin salgılanmasını sağlıyor, böylece yeni nikotin reseptörü uyarısı yapmıyor. Nikotin reseptörünün ömrü 15 gün. Bu ilaçla, nikotin reseptörlerinin çoğalmasının engellenmesi ve yaklaşık 20 gün içinde kişinin hiç sigara içmediği zamana dönmesi amaçlanıyor.
 
Yöntemleri farklı olsa da tüm tedavilerin birkaç ortak noktası bulunuyor. Bunlardan ilki tedavi süresi… Hap alımı şeklindeki tedavilerin en az 8 hafta sürdürülmesi, gerektiğinde sürenin 12 haftaya çıkartılması öneriliyor.
 
Yeni davranış biçimleri geliştirin
Sigarayı bırakmada en önemli kurallardan biri de yeni davranış biçimleri geliştirmek oluyor. Sigara içme ihtiyacı hissedildiğinde yapılacak birkaç hareket, bu zararlı alışkanlıktan kurtulmayı kolaylaştırıyor.
 
Bunlardan bazıları:
Bol bol su için.
Bulunduğunuz ortamı sık sık havalandırın.
İşinize odaklanamadığınızı düşündüğünüzde iki dakika soluklanın ve yeniden başlayın.
Kül tablalarını ortadan kaldırın.
 Sigarayı bırakmaya karar verdiğiniz an, içtiğiniz markayı değiştirin.
Kullandığınız parfümü değiştirin. Çünkü sigara kokusu ile birleşen parfüm, kişisel bir özelliğiniz haline geliyor.
Arkadaşlarınızdan size destek olmalarını isteyin.
"Niye sigara içiyorsunuz? Niye bırakmak istiyorsunuz?" sorularını cevapladığınız bir liste oluşturun. Sigara içmek istediğinizde o listeye göz atın.
Sigara-kahve, sigara-çay ve sigara-rakı gibi ikilileri saptayarak, bunları 'sigarasız' yapmayı deneyin.
Tespih ve stres topu kullanımının yardımcı olabileceğini unutmayın.
Sigarayı bıraktığınız günü, doğum günü gibi özel bir gün olarak belirleyin. Böylece kutlamak için iyi bir nedeniniz olsun.

 

 
Bir kere başardığınızda sağlığınız gözle görülür biçimde düzelmeye başlar. Sigara içmediğiniz ilk 24 saatte, kalp krizi riskiniz azalmaya başlar. Peki, bu alışkanlığa sonsuza dek elveda demenin yolu nedir?
 
Farkındalık meditasyonu
Araştırmalara göre, meditasyon yapmak sigara alışkanlığından kurtulmaya yardımcı oluyor – denemediğiniz anlarda bile.
 
Pazartesi günü başlayın
Google'ın yaptığı bir araştırma, sigara içenlerin alışkanlıktan kurtulma yollarını hafta başında daha çok araştırdıklarını gösteriyor. "Sigara bırakma" gibi aramalar en çok pazartesi günleri yapılıyor.
 
Spor salonuna gidin
Egzersiz, serotonin ve dopamin salgılarının artışı sebebiyle, nikotin ihtiyacınızı azaltır.
 
Sigara içmeyi kötü kokularla ilişkilendirmeyi öğrenin
Yapılan bir araştırmaya göre, sigara, beyin tarafından kötü bir kokuyla bağdaştırıldığında daha az çekici oluyor. Beyindeki davranışsal değişim uyurken de ortaya çıkabiliyor.
 
Eski tiryakilerin bulunduğu reklamları izleyin
Eski tiryakilerden tavsiyelerin gösterildiği reklamlar sayesinde binlerce kişi sigarayı bırakıyor.
 
Yogaya başlayın, rahatlama tekniklerini deneyin
Sigara genellikle stresten kurtulmanın bir yolu olarak görüldüğünden, aynı etkiyi yaratacak rahatlama tekniklerini denemekte fayda var.
 
Doğal şeyler yiyin
Meyve ve sebze atıştırmalıkları tiryakileri, tütünsüz bir hayat tarzına yönlendiriyor.
 
Ağırlık kaldırın
Araştırmalar 12 haftalık bir ağırlık programı uygulayan tiryakilerin sigarayı bırakma başarı oranlarının iki katına çıktığını gösteriyor.
 
Evcil hayvanlarınızı düşünün
Yapılan araştırmalar, sigara içerek yalnız kendi sağlığınızı değil, aynı zamanda evcil hayvanınızı da tehlikeye attığınızı gösteriyor. Kedilerin ve köpeklerin yanında sigara içmek, çeşitli kanser risklerini önemli ölçüde artırıyor.
 
Danışmanlık hizmetlerini kullanın
Grup, bireysel ya da telefon danışmanlıklar sigarayı bırakma şansınızı en az %11 oranında artırıyor.
 
Bir anda bırakın
Araştırmalara göre, her 10 içiciden 9'u sigarayı bir anda hayatlarından tamamen çıkararak bırakıyor. Yan etkileri daha yoğun; ancak daha kısa süreli oluyor.
 
Yeni bir hobi edinin
Heyecan verici aktivitelerle uğraşmak, nikotinin de tetiklediği beyindeki ödül bölümünü harekete geçiriyor.
 
Hipnoza bir şans verin
Hipnozun sigara tiryakileri üzerindeki etkisi hakkında çok güçlü kanıtlar yok; ancak bu metot üzerinde uygulanan çalışmalar son derece pozitif. Denemeye değer.
 
Neden bırakmak istediğinizi yazın
Bir şeyleri not etmek, onları daha iyi hatırlamamızı sağlar. Sigarayı bırakma sebeplerinizi bir yere yazarak ve böylelikle sürekli hatırlayarak kendinizi cesaretlendirebilirsiniz.
 
Sigara hakkında düşünmekten tamamen vazgeçmeyin
Sigarayı düşünmeyi tamamen bırakmak başta işinize yarayabilir; ancak çok uzun sürmez. Bu düşünceleri bastırmaktan vazgeçtiğinizde normalde olduğundan çok daha fazla içmeye başlayabilirsiniz.
 




906b1272ed8d4896b43e2f93036daa6c

19 Ocak 2020 Pazar

Sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek istiyorsanız

Memorial Wellness Beslenme Danışmanı Dr. Dyt. Yonca Sevim anne babalara sağlıklı bir bebek sahibi olmaları için tüyolar verdi.



Memorial Wellness Beslenme Danışmanı Dr. Dyt. Yonca Sevim anne babalara sağlıklı bir bebek sahibi olmaları için tüyolar verdi.
Konforlu bir gebelik süreci yaşamak ve bebeğinizi sağlıkla dünyaya getirmek için bazı kurallara dikkat etmek gerekmektedir. Hamilelik öncesi alacağınız bir dizi önlem, hem gebe kalma ihtimalinizi artırmakta hem de sağlıklı bebeklerin dünyaya gelmesini sağlamaktadır. Bunun için kadınlara ve erkeklere bazı görevler düşmektedir. 
 
16 maddede sağlıklı bir anne adayı olmak için yapacaklarınız
 

Kilo kontrolü gebe kalmada en etkin yöntemdir; çok zayıf veya aşırı kilolu kişilerin normal kilolu kişilere göre doğurganlık oranları düşüktür.
 
Kahvaltı alışkanlık haline gelmeli ve kahvaltı saati geciktirilmemelidir. Öğün atlanmamalı, günde 3 ana ve 2-3 ara öğün olacak şekilde bir beslenme planı oluşturulmalıdır.
 
C vitamini üremeyi olumlu etkiler. Bunun için günde 5 porsiyon farklı renklerde taze sebze ve meyve tüketilmelidir.
 
Folik asit ihyacını karşılamak için koyu yeşil yapraklı sebzeler her gün 2 porsiyon olacak şekilde yenilmeli, doktora danışılarak folik asit ve B vitaminleri takviyesi alınmalıdır. 
 
Beyaz et tüketimi artırılmalı, kırmızı et tüketimi haftalık 400 gr. olacak şekilde ayarlanmalıdır. 
 
Protein ihtiyacı ceviz, fındık ve kuru baklagillerle karşılanmalı, hayvansal kaynaklar azaltılmalıdır. 
 
Trans yağlardan uzak durulmalı, zeytinyağı ve avokado tüketilmelidir. 
 
Light süt ürünleri değil, tam yağlı olanlar tercih edilmelidir. 
 
Kompleks karbonhidrat ve posa artırılmalı, basit şekerden uzak durulmalıdır. 
 
Demir ihtiyacı bitkisel kaynaklardan sağlanmalı ancak yanından C vitamini tüketimi unutulmamalıdır. 
 
Multivitamin ve antioksidan takviyeleri bir uzman denetiminde kullanılmalıdır. 
 
Günde 2,5-3 litre su tüketilmelidir. 
 
Hazır gıdalardan uzak durulmalı ve çevresel toksinler konusunda bilinçli olunmalıdır. 
 
Sigara kesinlikle bırakılmalı ve bu konuda destek alınmalıdır.
 
Alkol, kafein ve diğer uyarıcı içecekler azaltılmalı ya da bırakılmalıdır. 
 
Ağır, aşırı egzersizlerin ve kalori yetersizliğinin yani açlık durumunun üremeyi olumsuz etkilediği unutulmamalıdır.

 
15 maddede sağlıklı bir baba adayı olmak için yapacaklarınız

Her gün çeşitli renkte taze sebze ve meyve yenilmelidir. Bu grupta yeşil yapraklılar, mor ve sarı sebzeler, elma, portakal, kivi, yaban mersini ve kavun yer almalıdır. 
 
Tam tahıl taneleri yenilmeli, rafine tahıllardan uzak durulmalıdır. Örneğin; sabah kahvaltıda yulaflı müsli, öğle yemeğinde ise tam buğday ekmeği ve akşam esmer pirinç tercih edilmelidir. 
 
Yağ oranı düşük süt ürünleri tercih edilmelidir. Süt ürünleri kalsiyum, protein, D vitamini ve potasyumun kaynağıdır. Tüm bu besin öğeleri vücudun iyi çalışmasını sağlar. Günde 3 porsiyon süt, yoğurt, kefir veya peynir grubunu kapsayan yağsız veya az yağlı süt ürünleri tüketilmelidir.
 
Kırmızı et sınırlandırılmalıdır.  Balık, hindi, tavukgöğsü gibi yağı düşük protein kaynakları tercih edilmelidir. Fasulyeler, fındık, ceviz gibi yağlı tohumlar ve tofu da dahil olmak üzere bitkisel protein ağırlıklı tüketilmelidir.
 
Yağlara dikkat edilmelidir. Kızartılmış yemekler, tam yağlı süt ürünleri ve kırmızı etten gelen doymuş yağlar azaltılmalıdır. Sağlıklı yağlar tercih edilmelidir. Her gün 30 gram yağlı tohumlar, sebze ve salataların üzerine zeytinyağı veya sandviçlere avokado eklenmelidir.
 
Aşırı alkol tüketiminden kaçınılmalıdır. Aşırı alkol tüketimi sperm kalitesini olumsuz etkiler. Eğer alkol alınacaksa bu kurala uyulmalıdır: Günde bir veya 2 alkollü içecek yeterlidir.
 
Sigara ve esrardan uzak durulmalıdır. Tütün kullanımı sperm sayısını azaltmakta, hareketini yavaşlatmaktadır. Uzun süreli esrar kullanımı düşük sperm sayısı ve spermin az gelişmesine neden olabilir.
 
Sağlıklı kilo korunmalıdır. Fazla kilo veya obezite hormon sistemine olumsuz yansır ve üremeyi etkiler. Egzersiz ve sağlıklı beslenme ile kalori dengesi sağlanmalıdır. Enerji içeriği yüksek ama besleyiciliği düşük hazır gıdalar yerine taze sebze ve meyve, tam tahıllar, yağlı tohumlar, yağı düşük proteinler gibi tam ve sağlıklı, işlenmemiş gıdalar yenilmelidir. Diğer taraftan, zayıf olmak da sperm sayısının ve fonksiyonlarının düşmesine sebep olur. 
 
Orta yoğunlukta egzersizler yapılmalıdır. Haftada 5 gün, günde 30 dk. orta yoğunluklu egzersizler önerilmektedir. Aşırı egzersiz testosteron düzeyini azaltarak dolaylı olarak sperm sayısının azalmasına sebep olur. Steroid kullanımı da testisleri olumsuz etkiler.
 
Multivitamin, C vitamini ve antioksidan takviyeleri bir uzman denetiminde kullanılmalıdır.
 
Günde 2,5-3 litre su içilmelidir. 
 
Hazır gıdalardan uzak durulmalı, çevresel toksinler, bitki ilaçları konusunda bilinçli davranılmalıdır.
 
Kahvaltı alışkanlığı edinilmeli ve kahvaltı saati geciktirilmemelidir. Öğün atlanmamalı, günde 3 ana ve 2-3 ara öğün olacak şekilde bir beslenme planı oluşturulmalıdır.
 
Doğru kıyafetler seçilmeli, dar olmayan, pamuklu ve hava alan yapıda kumaşlar tercih edilmelidir.
 
Stresle baş etme yöntemleri öğrenilmelidir.
 




72c9796babc2430ca5bf64f12e66e565

Kendini sözlü ifade etmede zorluk yaşayan erkek sözel şiddet uyguluyor!

Değişim Psikoloji ve Terapi Merkezi Psikolog Ayşe Yanık Knudsen, konuyla ilgili görüşlerini bizlerle paylaştı.



Değişim Psikoloji ve Terapi Merkezi Psikolog Ayşe Yanık Knudsen, konuyla ilgili görüşlerini bizlerle paylaştı.
Kadınlara yönelik şiddet fiziksel, ekonomik ve sözel olarak, farklı şekillerde kadınların hayatına girebiliyor. Genel olarak fiziksel şiddet kadar üzerinde durulmayan ve maruz kalan kadınların çeşitli korkularla başkalarına söylemekten çekinerek yardım alamamalarıyla sonuçlanan sözlü şiddet, kadınların durumun düzeleceğine olan inançları nedeniyle üzeri kapalı bir kutu gibi çözümsüz kalabiliyor. Eğitimli ve hatta ünlü, kariyerinde istediği noktaya gelmiş kadınların da maruz kaldığına sıkça şahit olduğumuz sözel şiddet; yaş, dil, din, ırk, sosyoekonomik statü tanımıyor. Aile içi iletişimin yanı sıra, kadınların psikolojilerini de derinden sarsan bu durum, zaman içerisinde müdahale edilmediği takdirde, yerini fiziksel şiddete de bırakabiliyor.
 
Sözel şiddete özgüvensiz erkekler daha çok başvuruyor


Yüksek sesle bağırmak ve aşağılayıcı sözler sarf etmek gibi davranış biçimleriyle öne çıkan sözel şiddet, özgüvensiz erkeklerin kendini ifade etmekte zorlandığı durumlarda sıklıkla görülüyor. Kendini sözlü olarak ve doğru şekilde ifade edemeyen erkekler, bu durumun neden olduğu öfkeyle, ajitasyon denilen ve saldırganlık içeren davranışlara yönelerek, öfke kontrolünü elden bırakabiliyorlar.
 
İlk zamanlarda küçük ama sürekli sözlü tartışmalarla ilk sinyallerini veren sözel şiddet, zaman içerisinde kadının sessiz kalması ve durumu kendinin bile kabullenememesinin doğal bir sonucu olarak, daha şiddetli bir hale gelmektedir.
 
Ailesinin dağılmasından veya başına daha kötü işler geleceğinden korkan kadınlar, mevcut durumun üzerini örterek, olayları kendi haline bırakabilmektedirler. Bu durum, genellikle işlerin daha da çıkmaza girmesiyle ve hatta şiddetin sözelden fiziksele geçişiyle sonuçlanabilmektedir.
 
Özgüvenden yoksun, kendini sözlü olarak istediği şekilde ifade edemeyen erkekler, sözel saldırılarla istediklerini yaptırmaya, karşısındaki kadını küçük düşürmeye ve bu yolla sinirlerini yatıştırmaya çalışmaktalar. Bu gibi durumlarda, kadınların mutlaka uzman bir hekimden psikolojik destek almaları gerekmektedir. Çünkü bu sorunlar, zamanla azalmak yerine şiddetini arttırarak ilerleyecek, bu zaman zarfında kadınların psikolojileri daha da yıpranacaktır.
Sözel şiddet gören kadınları bekleyen başka sorunlar; kronik mutsuzluk ve depresyon


Eşlerinden veya karşı cinsten herhangi biri tarafından sözel şiddet gören kadınlar, psikolojik açıdan çoğunlukla kendi içlerinde yaşadıkları büyük bir çıkmazın içine giriyorlar. Korku, sessizlik, çekingenlik, özgüvensizlik, umutsuzluk, mutsuzluk gibi psikolojik belirtilerin yanı sıra; çarpıntı, unutkanlık, baş dönmesi gibi fiziksel belirtiler de gösteren kadınlar, kendilerini kronik mutsuzluk ve depresyon gibi ciddi psikolojik etkenlerin de ortasında buluyorlar.
 
Hayattan zevk alamaz hale gelen bu kadınlar, güçten düşen psikolojileri nedeniyle şiddet uygulayan kişiden uzak durmayı, ayrılmayı göze alamıyor ve konuyla ilgili profesyonel yardım alacak ve bu süreci tamamlayacak gücü kendilerinde bulamıyorlar.
 
Uzmanlar bu gibi durumlarda kişilerin mutlaka profesyonel anlamda bir uzmandan destek almalarını ve çabalarını, durumun üzerinin örtülmesi için değil, bu duruma bir son verilmesi için kullanmalarını öneriyor.



d89b0cfd233044b18d10671974ae0a24

15 Ocak 2020 Çarşamba

TEOG Sınavı

TEOG sınavında başarı için sınav öncesi aileler olarak öğrencilerle birlikte nasıl bir planlama yapmak gerekiyor?



TEOG sınavında başarı için sınav öncesi aileler olarak öğrencilerle birlikte nasıl bir planlama yapmak gerekiyor?
8. sınıf döneminde gerçekleştirilen ve öğrencilerin hangi liseye gideceklerine dair önem taşıyan TEOG Sınavı'na sayılı günler kaldı. Milli Eğitim Bakanlığı'nın belirlediği sınav takvimine göre; 1. dönem ortak sınavlar 25 ve 26 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek. TEOG Sınavlarının ilk ayağı yaklaşırken planlama yapmak oldukça önem taşıyor. Peki, TEOG sınavında başarılı olabilmek için sınav öncesi aileler olarak öğrencilerle birlikte nasıl bir planlama yapmak gerekiyor?
 
TEOG Sınavı öncesi çocuğunuzun düzenli bir gün geçirmesini sağlayın
TEOG Sınavı'na girecek çocuklarınızın sınavdan 1-2 gün öncesine kadar çalışmaya devam etmesini ve çalışma temposunu bozmamasına özen gösterin. Sınavdan hemen bir önceki gün ise çalışmayı tamamen bıraktırarak son günü rahat ve dinlenerek geçirmesini sağlayın. Dileyenler, bir gün öncesinde minik konu tekrarları yapabilir fakat çok yoğun bir çalışma yapılmaması daha uygun olacaktır. Çocuğunuzun sınavdan bir önceki gün normal saatte uyanmasını, normal bir kahvaltı etmesini, günü doğal ve rahat geçirmesini sağlayın. Aksi takdirde, geç uyanılırsa akşam uyku zamanı aksayabilir ve bir sonraki gün gerçekleşecek olan sınavını negatif bir şekilde etkileyebilir.
 
Sınava bir gün kala çocuğunuza güven konuşması yapın
Aileler olarak, sınavdan bir önceki akşam çocuğunuzu başarabileceğine inandırın ve sınava hazır olduğuna dair normal bir güven verecek konuşma yapın. Güven konuşmasının en sonunda ise soruları tane tane ve özen göstererek yapması konusunda minik bir destek konuşmaya yer vermeniz faydalı olacaktır. 
 
Sınav süresince zamanı en verimli şekilde kullanmasına yönelik bilgiler verin
Sınava girmeden önce ise; öğrenciye sınavın 20'şer sorudan oluştuğunu, her sınav için 40 dakika süresi olduğunu, sınavda yanlışın doğruyu götürmediğini ve tüm soruları işaretlemesi gerektiğini hatırlatın. Ayrıca, sınavların arasında gerçekleşecek sınav geçiş boşluk zamanlarında öğrenciler genellikle birbiriyle konuşup doğru ve yanlışlarını bulmaya çalışırlar. Bu önemli sürede, öğrencinin kendini kontrol etmeye çalışarak kendini o süreçten uzak tutması oldukça önemlidir. Arkadaşlarıyla konuşurken hata yaptığını düşündüğü bir soru olduğu zaman hem motivasyonu hem de bir sonraki sınav anının kalitesi düşebilir. Aileler olarak, çocuğunuza o ara boşlukta arkadaşlarından uzak durup kendi başına kalmasını söyleyin ve etkilenmesini engelleyin.
 
İlk sınav sonrasında çocuğunuzun kendisini rahat ve bir sonraki sınava hazır hissetmesini sağlayın
25 Kasım Çarşamba günü gerçekleşecek olan ilk sınav bittikten sonra, ister çocuğunuzla birlikte rahat vakit geçirmeyi ister bir gün sonraki sınav konuları üzerinden minik tekrarlar yapılmasını sağlayın. Ancak, burada önemli olan öğrencinin tekrar yapmak istememesi halinde zorlanmaması, kendisini rahat ve verimli hissedecek şekilde diğer sınav gününü beklemesi önemlidir.  
 
Sınavlar sonucunda durum değerlendirmesi yapmaya özen gösterin
Her iki sınav da bittikten sonra, aileler olarak çocuğunuzla birlikte bir durum değerlendirmesi yapın ve çalışma programını belirleyin. Sınavda öğrencinin hatası çıkmadığı takdirde, rahatlama yaşamaması adına konuşma yapmak, hatası olanlar için ise kaç tane hatası olursa olsun bir sınav daha olduğunu ve daha da çok çalışarak başarabileceğinin söylenmesi önemlidir. Çocuklarınıza hayatın uzun bir dönem olduğunu, çalışmanın her zaman iyi ve faydalı bir şey olduğunu anlatın. 



6af15908c8e54d0eb1cd146956e7bcea

Çocuklar ve ergenler arasında yapılan yarışların artıları ve eksileri

İster başkanlık yarışı, ister ülkeler arası bilgi yarışması isterse okul birinciliği yarışı olsun, rekabet hayatın her alanındadır. Fakat bu gerçekten de iyi bir şey mi? Bu çocuklarımıza aşılamamız gereken bir şey mi?



İster başkanlık yarışı, ister ülkeler arası bilgi yarışması isterse okul birinciliği yarışı olsun, rekabet hayatın her alanındadır. Fakat bu gerçekten de iyi bir şey mi? Bu çocuklarımıza aşılamamız gereken bir şey mi?
Konu çocuklara rekabet hakkında bir şeyler öğretmeye gelince, farklı görüşler ortaya çıkar. Bazı insanlar, çocukları yarışmaya teşvik etmenin, onlara kazanma ve kaybetme hakkında gerçek birer hayat dersi verdiğini düşünüyor. Diğerleri de yarardan çok zararının olduğunu iddia ediyor. Her iki yaklaşımın da olumlu ve olumsuz yanları var.
 
Olası yararlar
Çocuğu gerçek hayata hazırlar
Empati gibi önemli becerileri geliştirir
Hatalarından ders çıkarmasına yardımcı olur
Güvenli hissettiği alanı genişletir

 
Olası zararlar
Gereksiz baskı
Olumsuz duygulara yol açar
Öz güveni zedeler

 
Yararlar ve zararlar
Çocuklara rekabet aşılamaya, hatta genel olarak onları yarışlara maruz bırakmaya karşı olanlar, rekabetin yıkıcı ve tehlikeli olduğuna inanırlar. Ebeveynler, ister okuma bayramı olsun ister bir futbol maçı, çocuklara en iyisi olmaları için yüklenen fazla baskıdan korkarlar. Aynı zamanda bunun gereksiz strese ve kaygı bozukluğuna yol açtığını belirtirler. Rekabete karşı olanlar, çocukların rekabet gerektiren bir duruma konulduklarında, kendilerini kötü, yenilmiş ve hayal kırıklığına uğramış hissettiklerine inanırlar. Daha kötüsü, özellikle çabaları takdir edilmediğinde ya da beklenen ölçütleri karşılamadıklarında, özgüvenlerinin yıkıldığına inanırlar. Bu olumsuzlukları yok etmek için çoğu aile, her türlü aktivitede rekabetçi bakış açısını ortadan kaldırıp, herkesi kazanan ilan eder. Başka bir değişle, bu "Herkes bir ödül alır" düşüncesidir. Kuzey Caroline Üniversitesi, eğitim politikası ve sosyoloji bölümünden bir doçent, sınavları rekabete dönüştürmenin çocuklar için kötü olduğunu söylüyor. Doçentin araştırması, rekabetin çocukları birazcık motive ettiğini göstermiştir. Sınavlarda başarılı olan öğrencilere özel öğrenci kartı çıkartan iki okulda gözlem yapmıştır. Bulguları, bu uygulamanın düşük notlar alan öğrencileri sadece biraz motive etmesi değil aynı zamanda öğrenciler arasındaki eşitsizliği ve ayrımı göstermiştir.
 
Rekabet destekçileri
Öte yandan, rekabeti hayatın bir gerçeği olarak görenler, sağlıklı rekabet etmenin çocuklar için aslında iyi olduğuna inanırlar.  Rekabet içeren aktiviteler, yetişkinlik hayatlarındaki kazançlar ve başarısızlıklar için çocukları hayata hazırlar. Bunun yanı sıra,bu tür aktivitelerin, çocukların, değişime ayak uydurma, tahammül etme ve azimli olma gibi becerilerini de geliştirmede yardımcı olduğuna inanırlar. Aynı zamanda çocuklar, bir şeyleri sırayla yapmayı, diğerlerini cesaretlendirmeyi ve empati kurmayı da öğrenirler. Dahası, çoğu antrenör, ebeveynliğin sadece güvenlik ve emniyetle ilgili olmadığına, çocuğun güvenli hissettiği alanı genişlettiğine de inanır. Bir diğer deyişle, çoğu antrenör, rekabetten gelen hüsrana alışmanın çocuk için önemli olduğuna inanır. Daha da önemlisi bu durum, işler zorlaştığında, vazgeçme ya da bırakma isteğinden kurtulmada çocuklara yardımcı olur. Bir çocuk için güvende olduğunu bilmek önemli olsa da, onun rekabetçi bir durumdan gelen dengesizliği ve belirsizliği yaşamasına da müsaade etmek önemlidir. Ailelerin yaptığı en büyük hatalardan biri çocuklarını başarısızlıktan korumaktır. Başarısızlık kötü bir şey değildir. Rahatsız edici bir durum olabilir ama öğrenmek için harika bir yoldur. Aslında hatalardan ders çıkarmak sadece çocukları daha çok çalışma ve becerilerini geliştirmede motive etmez, aynı zamanda işler zorlaştığında mızmızlanmayan, becerikli yetişkinler olmalarına yardımcı olur. Çocuklar kaybetmeyi ve çabaları sayesinde iyi hissetmeyi de öğrenirler. Genel olarak değerlendirildiğinde, sağlıklı rekabet, çocuklara her zaman başarılı olmanın en iyi şey olmadığını, çok çalışıp, sonuna kadar devam edenlerin gerçek kazananlar olduğunu öğretir. Asıl mesele çocuklarınıza rekabet edecekleri sağlıklı yollar bulmaktır.
 

 
Sağlıklı rekabet nasıl olur?
Rekabetin kendisinin kötü bir şey olmadığını aklınızdan çıkarmayın. Kötü olan, insanların bu duruma sağlıksız bir şekilde yaklaşmasıdır. Bir diğer deyişle, eğer tek amaç bir şeyler öğrenmekten çok kazanmaksa, çocuklar kaybettiklerinde cesaretlerini yitireceklerdir. Fakat eğer aileler, antrenörler ve destekçiler kaybetmeye yapıcı bir şekilde yaklaşırlarsa, işte o zaman çocuklar katıldıkları yarışlardan çok daha fazla şey öğreneceklerdir. Bir psikoloğa göre rekabet, sabit düşünce yapısını yıktığı ve onu daha iyi olacak şekilde geliştirdiği için önemlidir. Örneğin, çocuklar matematikte başarısız olmak gibi sorunları değiştiremeyeceklerine inandığında, bu sabit bir düşünce yapısına sahip oldukları anlamına gelir. Sonuç olarak, çocuklar sabit fikirli olduğunda değişimin mümkün olmadığına inanırlar. Onlara bahşedildiğine inandıkları, basketbol yeteneği, zekâ, sanatsal beceri vb. şeylere takılıp kalırlar. Dolayısıyla, spor, müzik ve matematik gibi alanlarda aniden gelişim veya değişim yapamayacaklarını düşünürler. Dahası, sabit fikirli çocuklar sürekli kendilerini kanıtlamak zorunda hissederler ve kendilerini ya hep ya hiç şeklinde değerlendirirler. Aynı zamanda, sabit zihniyetin tam tersi gelişmiş zihniyettir. Gelişmiş zihniyete sahip çocuklar, var olan beceri ve yeteneklerini bilirler ve bunları zamanla değiştirip geliştirebileceklerine, üstüne yeni beceriler ekleyebileceklerine de inanırlar. Sonuç olarak, çocuklar gelişmiş zihniyete sahip olduklarında rekabette kaybedince bunun dünyanın sonu olmadığını da daha iyi anlarlar. Öğrenip gelişebileceklerini bilirler. Daha da önemlisi denemeye istekli olurlar.
 
Çocuğunuzla rekabet hakkında nasıl konuşmalısınız?
Bir ebeveyn olarak, çocuklarınıza rekabet hakkında olumlu fikirler aşılayacak güce sahipsiniz. İlk olarak, sağlıklı rekabet, çocukların şunu görmesine yardımcı olur: Rekabet sadece kazanmak ve kaybetmek demek değildir. Çocuğunuzun, rekabetin gerçekten hedef belirlemekle ve sonra sonuca ulaşmakla alakalı olduğunu bildiğinden emin olun. Diğer bir deyişle, kazanmaya odaklanmaktansa kontrol edebildiği şeylere odaklanmalı. Yarışmanın sonunda, hedeflediği şeyi başarıp başaramadığından daha çok, genel sonuç önemli olacaktır. Ebeveynlerin, çocukları zorluklarla mücadele ederken onları desteklemek için yanlarında olmaları önemlidir. Ayrıca, sıkı çalıştıkları, çaba gösterdikleri ve tecrübelerinden öğrendikleri sürece, kaybetmenin sorun olmadığı mesajının altını çizmelisiniz. Aslında bazı antrenörlere göre, bir rekabetten öğrenilebilecek en önemli ders, çocuklara en büyük rakibin kendileri olduğunu göstermektir. Başka bir deyişle, çocuklar kendilerine ve yeteneklerine inanmayı öğrenmeli ve aynı zamanda kim olduklarını belirleyen şeyin kazanmak veya kaybetmek değil kendi karakteri olduğunu keşfetmelidirler.
 
İşte rekabetçi durumlardan en iyi şekilde yararlanmak için bazı stratejiler:
 
Farklı tür amaçları tanıyın
Açıkçası, temel amacın kazanmak olduğu birkaç rekabetçi durum vardır. Bu bazı durumlarda iyi olsa da, ortada bir de kaybeden taraf vardır. Çocuğun odaklandığı tek amaç kazanmaksa, bunun sağlıksız bir ortam yaratması kaçınılmazdır. Hiç kimsenin oyunun sonucunu kontrol edemeyeceğini unutmayın. Sonuç olarak, çocukların kişisel performansa dayalı, amaç odaklı bir hedef gibi, kazanmanın yanı sıra başka amaçlara sahip olması da iyidir. Belki de, oyunu yine de kaybedecek ama bir şekilde yeteneklerinin geliştiğini göreceklerdir.
 
Sonuçtan çok kişisel özelliklere teşvik edin
Çocuğunuz bir spor yapıyor, bir dans yarışmasına katılıyor ya da bilimsel olimpiyatlara katılıyor olsun, hayatında başkalarıyla rekabet etmesi gereken zamanlar olacaktır. Bu gibi durumlarda, kazanmaya değil, çaba göstermek gibi çocuğun kontrol edebileceği şeylere odaklanın. Sonra, sonuca bakmaksızın, çocuklarınızın neyi başardığını görmelerine yardımcı olun. Örneğin, son derece odaklanmış mıydı? Fazlaca, cesaret örneği göstermiş miydi? Zaman yönetimi iyi miydi? Çocukların, başarının kazanmakla ilgili olmadığını görmesi önemlidir. Sonra, gelecek yıllarda, istedikleri üniversiteyi kazanamadıklarında ya da istedikleri işi alamadıklarında, geri adım atacak ve sadece gelişmeleri gereken noktaları değil ne konuda gerçekten iyi olduklarını da düşünebileceklerdir.
 

 
Başarısızlığın da başarının bir parçası olduğunu unutmayın
İlk başta tuhaf gelse de çocuğun başarısız olmasına izin vermek, yarışın en önemli özelliklerinden biridir. Bir çocuğun başarısız olmasına izin verildiğinde, bunu atlatabileceğini keşfedecek, bundan bir şeyler öğrenecek ve devam edebilecektir. Başarısız olmak, ya da bir yarışı kaybetmek, çocuğun kim olduğunu tanımlamaz. Ancak maalesef, bugün birçok çocuk başarısız olmaktan korkuyor. Belki diğerlerinin onlara kötü davranacaklarından, belki dalga geçeceklerinden, belki de anne-babalarını hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyor. Sebep ne olursa olsun, korku, çocukların zor olan şeyleri denemelerini engeller. Bu olduğunda, başarı kadar gelişme fırsatlarını da azaltır. Ebeveynlerin yapabileceği başka bir şey de, kendi başarısızlıklarını ve bunlardan öğrendiklerini çocuklarına aktarmaktır. Amaç, üniversiteye gitmeden önce çocuklara başarısızlık yapma şansı tanımaktır. Bu sayede, zorluklarla veya başarısızlıklarla karşı karşıya kaldıklarında, bunu hayatın bir parçası olarak görecek ve sağlıklı bir şekilde yollarına devam edebileceklerdir.
 
Rahat bir şekilde onay verin
Çoğu kez, ebeveynler, çocukları standartlara uymadığında ya da bir yarışı kazanamadığında, sevgilerini ve desteklerini geri çekiyor. Böyle durumlarda, çocuklar içten içe paniğe kapılabilir çünkü sevilmediklerini veya güvende olmadıklarını hissederler. Dahası, yeterli olmadıklarına ya da bir şeylerde eksik olduklarına ve eğer kazanamazlarsa anne-babalarının onlara asla değer vermeyeceğine inanabilirler. Bu gibi şeyler olduğunda, çocuklar çoğu kez, anne-babalarını memnun etmek için canlarını dişlerine takarak çalışmaya başlarlar. Ancak ebeveynleri etkilemeye çalışmak hiç de sağlıklı olmayan, çok tehlikeli bir durumdur. Bunun yerine, ebeveynlerin, sevgilerini ve desteklerini koşulsuz şartsız göstermeleri gerekmektedir. Çocuklar, kaybettiklerinde bile koşulsuz olarak sevildiklerini her zaman hissetmelidir.
 
Rekabet çocuğunuzun stresli olmasına sebep olursa, ne yapmalısınız?
Bazen, çocuklar yarışmalara o kadar direnirler ki herhangi bir rekabet içinde olmayı bile reddedebilirler. Hatta hasta gibi davranabilir ya da kaygılı görünebilirler. Büyük bir yarışmadan önce, çocukların biraz kaygılı olmaları normaldir ancak hayatlarının diğer alanlarını etkileyecek kadar endişeli olmamaları gerekir. İster büyük bir oyun ya da test, ister bir müzik yarışması, isterse heceleme yarışı olsun, eğer yarışma korkusu çocuğunuzu etkiliyorsa, işin görünmeyen yüzünü görmek için biraz daha derinden yaklaşmak isteyebilirsiniz. Oyunlarda endişe veya depresyon yaşayabilirler. Belki de sadece yarışlara karşı sağlıksız bir görüş açısı edinebilirler. Ancak genel olarak, çoğu anne-baba, endişeli bir çocuğun bir aktiviteyi yarım bırakmasına izin vermeyi reddeder. Çok geçmeden, eğer çocuk bu üzüntüyle nasıl başa çıkacağını öğrenemezse, yarım bırakmak onun hayat tarzı olacaktır. Endişe o çirkin başını gösterdiğinde, çocuğunuzun vazgeçmesine izin vermek yerine, onun bunu atlatması için sakinleştirici yöntemler kullanmayı deneyin. Destek ve güvence sağlamak da önemlidir. Çocuğunuz, üstesinden geldiği her stresli yarışla, gelecekte rekabet edeceği durumlar için daha çok zihinsel güç ve dayanıklılık kazanacaktır. Gerçek gelişim, rekabetin ortaya çıkardığı endişe ve zorluklara dayanmakta gizlidir.
 
Bizden size tavsiye
Bir yarışta nerede durduğunuza bakmaksızın birçok farklı rekabet türü olduğunu unutmayın. Ve bazıları kesinlikle diğerlerinden daha olumlu sonuçlar doğuracaktır. Çocuklarınıza nasıl yarışacaklarını sağlıklı bir şekilde öğretmek için, bir yandan takım çalışmasını teşvik ederken diğer yandan da ulaşılabilir amaçları olan aktiviteler arayın. Ve tabii ki son olarak, çocuklarınız için eğlenceli ve onları meşgul edecek bir şey arayın.
 



8144daf09db0458b994eda54a69b5fef

13 Ocak 2020 Pazartesi

Kolik nedir?

"Kolik ne demek?", "Kolik bebek ne demek?", "Kolik ağrı nedir?"... Kolik hakkında merak ettiğiniz soruların yanıtı haberimizde!



"Kolik ne demek?", "Kolik bebek ne demek?", "Kolik ağrı nedir?"... Kolik hakkında merak ettiğiniz soruların yanıtı haberimizde!
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Betül Cengiz kolik hakkında bilgiler verdi.
 
Kolik nedir?
Yenidoğan bebeklerde 2-3 haftalıkken başlayan, genellikle 3. ayın sonunda biten, bazılarında ise 6 aya kadar sürebilen sebepsiz ağlamalara "kolik" deniliyor. Tamamen sağlıklı olan ve görünürde hiçbir sıkıntısı olmayan 10 bebekten birinde görülebilen kolik özellikle ilk defa anne baba olanları endişelendiren bir sağlık sorunu.
 
Her ağlama kolik midir?
Her ağlama kolik değildir. En sık sindirim sistemi hastalıkları, üriner enfeksiyonlar, kulak iltihapları, inek sütü alerjileri kolik gibi belirtiler verebilir. Bu nedenle kesin tanı için bebeği doktora götürmek gerekir. Tam bir muayeneden, gerekirse tetkiklerden sonra doktor kolik tanısı koyar. Aileye bebeğin sağlıklı olduğunu söyleyip gerekli önerilerde bulunur. Eğer ateş ve kusma varsa acilen bir uzmana başvurulmalıdır. Bu belirtiler koliğe bağlı olmayabilir.
 
Koliğin tetikleyici sebepleri hakkında bir bilgi var mı?
Koliğin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Sindirim sisteminin tam olgunlaşmaması, bebeğin dış dünyaya adapte olamaması, anne sütünden geçen bazı alerjenlere reaksiyon, annenin fazla kaygılı oluşu gibi sebepler tetikleyici olarak ileri sürülmektedir. Kompleks bir tablodur. Anne babaları son derece endişelendiren rahatsızlığın gelişmesinde bebeğin, anne babanın ya da çevrenin etkisi olabilir. Annelerin yanlış beslenmeleri koliği tetikleyebilir. Örneğin fazla katkı maddeli ve gaz yapacak gıdalarla beslenmesi, sigara ve alkol kullanması, annenin kaygılı oluşu bebeğin koliğini tetikleyebileceği düşünülmektedir. Yine bebeğin doymuş olduğu halde her ağladığında açtır diye emzirilmesi, gazının çıkarılmaması da tetikleyebilir. Çevre ısısındaki değişikler de diğer bir neden olarak söylenebilir. Çoğunlukla ağlama, bacaklarını karnına çekme, kızarma krizleri akşamüstü meydana gelir. Bunun da sebebi bilinmemektedir. Süresi bir saat ile birkaç saat arasında değişir.
 
Kolik bebeği olan annelere ne önerirsiniz?
Öncelikle anne babanın endişelerini gidermek oldukça önemlidir. Çünkü kaygılı annenin bebeğinde koliğe daha sık rastlanır. Anneler rahatlama yöntemlerini öğrenmelidir. Kriz saatlerinde bebeklere yaptırılan banyolar çok rahatlatıcıdır. Masaj uygulamaları da etkilidir. Anne çok endişeleniyorsa o saatlerde bebekle daha deneyimli başka birinin ilgilenmesini, annenin dışarı çıkmasını öneririm. Bebeğin uyuduğu saatlerde anne kendini dinlendirmelidir. Anneye ve bebeğe bitkisel çay takviyesi yapılabilir. Bebeklerin akşam saat 6 ile gece yarısına kadar devam eden ağlama nöbetleri çoğu zaman anne ve babaları endişelendiriyor. Herhangi bir sağlık sorunu olmayan bebeklerin uzun süre ağlamaları kolik yani gaz sancısından kaynaklanabiliyor. Uygulanacak basit önerilerle bebeklerin gaz sancılarının süresi kısalabiliyor.
 

 
Memorial Kayseri Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü'nden Uz. Dr. Mustafa Armut, ebeveynlerde endişeye neden olan kolik hakkında bilgi vererek, önerilerde bulundu.
 
Sağlıklı ve normal olarak dünyaya gelen bebekler, çeşitli nedenlerden dolayı ağlar. Özellikle ilk kez anne ve baba olan ebeveynler, bu durumun anormal olduğunu düşünerek paniğe kapılmaktadır. Bebek, eğer sıcak nedeniyle terlediği ya da acıktığı için ağlamıyorsa, akla ilk olarak gaz sancısı gelmelidir. Haftada en az 150 gram ağırlık artışı olan 2-3 haftalık bebeklerde günde 3 saati aşan, haftada 3 günden fazla herhangi bir neden bağlı olamadan ortaya çıkan, 3 haftadan fazla süren ve durdurulamayan ağlama ve sıkıntı nöbetleri, kolik yani gaz sancısı olarak tanımlanmaktadır. Gün ve gece boyunca şiddetlenerek devam eden ağlama nöbetleri de gaz sancısının bir göstergesidir.
 
Kolik bebekler için uyarılar
Aşırı ağlamanın bebeklere sağlık açısından herhangi bir zararı yoktur ve endişe edilmemesi gerekir. Eğer bebeğin başka bir sağlık sorunu yoksa ağlamanın süresi üçüncü aydan itibaren zaten azalacaktır.
Ağlama nöbetlerini tamamen bitirmenin bir formülü yoktur. Bazı önlemler bu süreyi sadece kısaltılabilmektedir.
Bebeğin ağlama nöbetiyle baş edemeyip, bebeklere şekerli su ya da bal gibi besinler kesinlikle verilmemelidir.

 
Bebeklerin 5'te 1'inde görülüyor
Gün boyu sürecek ağlama krizlerine neden olan gaz sancılarının kaynağı aileler tarafından çoğu zaman belirlenememektedir. Bebeklerin, doğumdan sonra 6'ıncı haftada yaklaşık 3 saat süren huzursuzlukları beklenen bir durumdur ve 3-4 aylık olduklarında bu durum 1 ya da 2 saate kadar düşmektedir. Yaklaşık beşte bir bebekte görülen gaz sancısı 2-4 haftalık olduklarında belirginleşir. Eğer bebek 1-2 saate sakinleşiyor ve günün büyük bir bölümünü sakin ve huzurlu geçiriyorsa anne ve babaların endişe etmelerine gerek yoktur. Bebekler 3 ya da 4 aylık olduğunda ve 6 ay sınırına ulaştığında, sinir sistemlerini kontrol etmeye başlar ve bu dönemde kolik kaynaklı ağlama nöbetleri kendiliğinden ortadan kalkar. 
 
Kolik bebekleri sakinleştiren yöntemler
Emziren annelerin beslenmelerine dikkat etmeleri gerekir. Soğan, lahana ve süt ürünleri gibi gaz yapabilecek besinlerin tüketimi sınırlandırılmalıdır. Eğer bebekler mama ile besleniyorsa, uzman hekimlerin belirleyeceği mamaya geçilmelidir.

 
Bebekler bu dönemde hazımsızlığa neden olacak şekilde beslenmemelidir. Öğünler arasında en az 2 saat olmalıdır.

 
Ağlama nöbeti başladığında bebek kucağa alınarak sakinleştirilmeye çalışılmamalıdır. Beşikte ritmik hareketlerle uyuması için yavaş bir şekilde sallanmalıdır.

 
Eğer ağlama nöbeti uzun sürüyorsa ve hava şartları da uygunsa bebek dışarı çıkarılmalı, bebek arabasında gezdirerek hava alması sağlanmalıdır. Bazı bebeklerin araç içinde sakinleştiği bilinen bir yöntemdir. Bebekleri araçla gezdirmek çoğu zaman etkili olmaktadır.

 
Bebeklerin hoşlanabileceği banyo, masaj, uygun bitki çaylarından herhangi biri denenmelidir. Her bebeğin beğenisi farklı olabileceğinden uygun olan sakinleştirici yöntem bulunmalıdır. Özellikle masajla sırtının ve belinin ovulması bazı bebekleri mutlu etmektedir. Adaçayı, anason, ıhlamur, kimyon, papatya ve rezene sakinleştirici olarak tercih edilebilir.

 
Emzirmek gaz sancısını çoğu zaman engellemektedir. Ağlama nöbetleri sırasında emzirme eylemi veya emzik vermek sakinleştirecektir.

 
Gaz sancısı nedeniyle geceleri aşırı ağlama nöbeti geçiren bebeklerin uyku düzenlerinin değiştirilmesi gerekir. Bu tip bebeklerin gündüz saatlerinde uzun süre uyumasına izin verilmemelidir.

 
Bitkisel damla kullanırken dikkat edilmelidir. Yerli anason yerine Çin anasonu kesinlikle kullanılmamalıdır. Çin anasonu kullanımı sonucunda havale ve zehirli maddenin sinir sistemini olumsuz yönde etkilemesiyle nörotoksisite riski ortaya çıkabilir. Yine adaçayı yağının deriye sürülmesi yerine ağızdan verilmesiyle havale riski oluşabilir.

 

 



bf211120bc014243b2a2452fe8c252d0

Kanser riskini azaltmanın 7 yolu

Doç. Dr. Kübra Aydın, kanser tedavisinde yaşanan güncel gelişmeleri açıkladı.



Doç. Dr. Kübra Aydın, kanser tedavisinde yaşanan güncel gelişmeleri açıkladı.
Son yıllarda teknolojik gelişmeler sayesinde kanser tedavisinde kullanılan; kemoterapi, radyoterapi ve onkolojik cerrahi gibi yöntemlerden daha başarılı sonuçlar elde ediliyor. Bununla birlikte kanserle mücadelede en önemli yöntem olarak, hastalıktan korunma yollarının bilinmesi ve erken teşhis ön plana çıkıyor. Memorial Ankara Hastanesi Onkoloji Ünitesi'nden Doç. Dr. Kübra Aydın, "04 Şubat Dünya Kanser Günü" öncesinde, kanser tedavisinde güncel gelişmeler ve kanserden korunmak için dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.
 
Kanser nedeniyle hayat kayıplarının yüzde 21'inden sigara sorumlu
Erken teşhis ve toplumun kanserden korunma konusunda bilinçlendirilmesi, kanserle mücadelede en önemli faktörlerdir. Bu yöntemlerle kanserlerin yaklaşık yüzde 50'sinin önlenebileceği öngörülmektedir. Sigara en önemli önlenebilir kanser sebebidir. Tütün kullanımı tüm kanser nedeniyle hayat kayıplarının yüzde 21'inden sorumludur. Kanser hastasında devam eden tütün kullanımı, hastalığın tekrar etme riskini, ikinci farklı tümör oluşma ihtimalini ve tedaviyle ilişkili yan etki risklerini artırmaktadır. Kanser riskini artıran diğer faktörler; radyasyon, hareketsiz yaşam, obezite ve özellikle cilt kanserlerinin oluşumunda korumasız yoğun güneş ışığı ve kozmetik amaçlı solaryum maruziyeti olarak sıralanabilir. Bunlarla birlikte tüm dünyada yeni kanserlerin yüzde 17'sinin enfeksiyonlar nedeni ile olduğu tahmin edilmektedir.
 

 
Kanserden korunmak için dikkat edilmesi gerekenler:
 
Ağırlıklı olarak meyve, sebze, kuruyemiş, bakliyat, tam tahıllı ekmek, balık, zeytinyağını içeren Akdeniz tipi beslenme tercih edilmelidir.

 
Tütün kullanımından ve alkol tüketiminden kaçınılmalıdır.

 
Günlük fiziksel aktivite artırılmalıdır.

 
Sağlıklı kilonun korunmaya çalışılmalı, aşırı ve ani kilo alınıp ve verilmemelidir.

 
Cinsel yollarla bulaşan hastalıklara karşı önlem alınmalıdır.

 
Aşırı güneş ışığından ve solaryumdan uzak durulmalıdır.

 
Akciğer, meme, serviks, kolorektal, prostat gibi yaygın görülen kanser türleri için düzenli tarama ihmal edilmemelidir.

 
Kişiye özel tedavilerle etkin başarı sağlanıyor
Kanser tedavisinde son 10 yıldır kişiye özel tedaviler ön plana çıkmaktadır. Gerek kemoterapi ve biyolojik tedavi yöntemleri gerekse cerrahi ve radyoterapideki gelişmelerle son yıllarda kanser tedavisinde büyük başarılar elde edilmektedir. Artık kanserlerin biyolojik özelliklerine bakarak o yönde geliştirilmiş ilaçlar kullanılmaktadır. Kemoterapi uygulamaları hala günlük pratiğin çoğunluğunu oluştursa da, birçok farklı tipteki ilaçlar da bazen kemoterapi ilaçları ile birlikte bazen de tek başına kullanılabilmektedir. İmmunoterapiler yani bağışıklık sistemi üzerinde etki eden ilaçlarda da son 5 yılda ciddi gelişmeler gerçekleşmiştir. Ülkemizde de bu ilaçlara kolaylıkla ulaşabilmekte ve uygun vakalarda kullanımı tercih edilebilmektedir.
 

 



3050bc0c47954a33b615e9c8eaf89891

6 Ocak 2020 Pazartesi

Meme formunu düzeltecek estetik çeşitleri nelerdir?

Meme formunu düzeltme için yapılması gereken estetik çeşitlerini sorduğumuz estetik cerrah Op. Dr. Defne Erkara meme estetiği hakkında bilgi verdi.

Süt vermek için yaratılan ancak günümüzde kadın kozmetik ve görselinin önemli bir parçası olan memenin, formundaki bozukluklar kadınları mutsuz ediyor. Hal böyle olunca estetik cerrahların kapısını aşındırıyorlar.

Memeleri küçük ve büyük, sarkık ve dik diye basitçe ayırmak mümkün değildir. Her kadın sadece kendi memesini gördüğünden yukarıdaki değerlendirme dışında bir değerlendirme yapamaz. Tabi yukarıdaki kavramların bir de vücuda göre ve subjektif değerlere göre belirlendiğini düşünürsek milyonlarca farklı meme var diyebiliriz. İşin bir de meme başı şekli, boyutu bölümü var ki o daha da karmaşık. Bugün daha çok farklı forma sahip küçük memelere yapılabilecek meme büyütmeden bahsedeceğim.

Meme büyütme ameliyatı

Bu konuda çok şey yazıldı. Bu yazıda detaya girmeyeceğim. Sadece en çok kullanılan yöntem silikonla meme büyütmedir ve vücut yapısı uygun olanlara da yağ enjeksiyonu ile meme büyütme yapılabilir diyeceğim.

Tüp meme deformitesi

Ülkemizde memesinin küçük olduğunu düşünerek estetik cerrahlara başvuruda bulunan kadınların yüzde 10'unda tüp meme deformitesi mevcut. Bu meme şeklinin ana özelliği meme başının çok büyük olması, hatta biberon başına benzemesi, memenin tüp şeklinde aşağı doğru sarkması ve meme alt yuvarlaklığının olmamasıdır. Bu kadınlar kendi memeleri dışında meme görmediklerinden, sadece memelerinin küçük olduğunu düşünürler. Bu şekil bozukluğunun da dereceleri vardır. Meme büyütme işlemi de buna göre planlanır. Tabanı aşırı dar olmayan memelerde, meme başı da aşırı büyük değil ise sadece meme silikonu koyarak sorun çözülebilir. Zayıf olmayan kişilerde bu işlem tatmin edici sonuç sağlar. Zayıf kişilerde ise bazen alt meme dokusunun 6 ay sonra yağ enjeksiyonu ile şekillendirilmesi planlanır.

Meme başı çok büyük olan kişilerde meme başının da uygun ölçüye küçültülmesi gerekebilir. Bu hastaların çoğunda her iki meme de birbirinden boyut ve şekil olarak farklıdır. Bu nedenle mümkün olan en yakın boyut ve şekil sağlanmaya çalışılır. Bu durum farklı boyutta silikon konularak, meme başı yeri ve boyutu değiştirilerek sağlanabilir.

Silikonla meme simetrisi sağlama

Memelerin göğüs kafesinde yapıştığı yer, meme başının meme dokusunda bulunduğu konum farklı olabilir. Tüm bunların hastalar farkında değildir. Çizim sırasında söylediğimizde çok şaşırırlar genelde. Bu durumda konulan silikon seviyesi ile bu görünüm kamufle edilir. Meme başı yeri ile aşırı derece bir fark yok ise oynama yapılmaz. Ancak meme altı çizgileri daha çok alttakine göre ayarlamak tercih edilir. Böylece göğüs kafesinde silikonun bulunduğu seviye mümkün olduğu kadar aynı olması sağlanır.

Göğüs kafesi deformitelerinde yapılacaklar

Göğüs kafesinde seviye farkı olabilir. Bu da memeler aynı boyutta iken birinin diğerinden daha büyükmüş gibi görünmesine neden olabilir. Bu durum farklı yükseklikte silikonlar konularak kolayca çözülebilir. Göğüs kafesinde doğumsal bazı deformiteler olabilir. Mesela kuş göğsü tarzı göğüs kafesi olan kişilerde meme dokusu koltuk altına doğru yayılmış gibidir. Daha yüksek profilli

protez konarak memenin belirginleştirilmesi sağlanır. Kunduracı göğsü dediğimiz deformitede ise göğüs orta kısmı çökük görünümlüdür. Meme iç kısmı gelişmemiştir.

Bu durumda uygun boyutta konulan protez ile kolayca aşılabilecek bir durumdur. Her iki durumda da hem meme dokusu belirginleşmiş olur. Hem de göğüs kafesindeki deformite büyük oranda gizlenmiş olur.

Bu yazı ile meme büyütme ameliyatının çok da basit bir ameliyat olmadığını, olayın sadece meme büyütme olmadığını anlatmaya çalıştım. Bu nedenle ameliyat öncesi muayene ve değerlendirme çok önem taşır. Burada edilen bilgiler doğrultusunda ameliyat planı yapılır. Teknik zor değildir, hasta için ameliyat da zor değildir. Ancak başarı ayrıntılarda ve tecrübede saklıdır

5c982b0d9a3e42d8a2b1bd10ecf7de1b

Göz altı torbalarına sebep olan ve önleyen besinler

Düzenli uyku düzenine sahip olduğunuz halde hala göz altı torbaları, morlukları ve şişkinlikleri ile baş edemiyorsanız sebebi yediğiniz besinlerden kaynaklanabilir. İşte göz altı torbalarına sebep olan ve onları önleyen besinleri sıraladık.

Göz çevresindeki deri, son derece incedir ve elastikiyeti zayıftır. Ayrıca bu çevreyi gergin tutan sadece bir tek kas bulunur. Bu nedenle göz çevresi kolayca çöker. Uykusuzluk, beslenme gibi faktörler bu durumun ortaya çıkmasına daha çok sebep olabilir. Ancak uykunuzu aldığınız halde hala aynı sorunu yaşıyorsanız, sebebi besinler olabilir. İşte göz altı torbalarının ortaya çıkmasına neden olan besinler...


Konserve nohut ve fasulye

Nohut ve siyah fasulye gibi konserveler, sağlığımız açısından zararlı olduğu gibi içerisinde çok fazla sodyum içerir. Bu birçok sağlık sorununa yol açabilir ve göz altı torbalarına, şiş gözlere sebep olabilir. Bu sebeple onları pişirmeden önce, fazla sodyumun çıkması için iyice durulayın veya suda bekletin

Domates

Domates, solanin içeren nighthade bitki grubuna aittir. Solanin, iltihaplanma ve şişkinliğe neden olduğu bilinmektedir. Bu sebeple yemek menünüzden domatesleri çıkarmayı ihmal etmeyin.

Gluten intoleransı

Buğday, arpa veya çavdar alerjiniz veya gluten intoleransınız varsa, bunlardan yapılmış herhangi bir şeyi yemek şişkinliğe sebep olabilir.

Laktoz intoleransı

Laktoz intoleransı, özellikle yetişkinlerde dünya nüfusunun yaklaşık %65 70'in üzerinde görülüyor. Gereksiz şişkinliklere ve göz altı torbalarının olmasına sebep olan süt ve süt ürünlerinden uzak durun. Buna dondurma da dahil!

Rafine şeker

Şeker, akla gelebilecek en enflamatuar yiyeceklerden biridir. Vücudun her yerinde iltihaplanmaya neden olur, Özellikle bu durum gözlerin etrafında daha belirgin bir hale gelir. Çünkü cilt incedir ve şişmeye eğilimlidir. Yapay şeker veya tatlandırıcılar, şişkinliğe neden olma konusunda da aynı derecede tehlikelidir.

Kırmızı biber

Tıpkı domatesler gibi, kırmızı biberler de aynı kategoriye girer. Domatesten tek farkıi dokuların yanmasına ve iltihaplanmalarına neden olabilecek kapsaisin adlı bir bileşik içerir. Ve bu iltihap gözlerinizin etrafında kolayca oluşabilir. Peki, göz altı torbalarını hangi besinler engelliyor? İşte o besinler...

Maydanoz

Maydanoz, böbreklerde oluşan vücuttaki fazla sıvıyı atmanıza yardımcı olur. Bu nedenle sabahları sürekli olarak morarmış, şişmiş ve göz altı torbaları ile uyanırsanız mutlaka düzenli olarak maydanoz tüketmeyi ihmal etmeyin.

Yulaf lapası

Göz torbalarını azaltmak için kahvaltıda yulaf lapası tüketmeye başlayabilirsiniz. Yulaf lif bakımından zengindir ve bağırsak hareketlerini kolaylaştırır, böylece şişliği azaltır.

Avokado

Avokadoyu yemekten ziyade maske olarak gözlerinize uygulayabilirsiniz. Avokado dilimlerini kesin ve gözünüzün üstüne yerleştirin. Yaklaşık 10 dakika kadar bekletin. Koyu halkalar K vitamini eksikliğinden kaynaklanabilir ve avokado bu konuda zengindir .

Soğuk salatalık

Soğutulmuş salatalık dilimlerini gözünüze koymak, yorgun gözlerinizi tazelemek ve aydınlatmak için harika bir yoldur. Dilimleri 15 dakika kadar göz altınızda bekletin. Sonucuna siz de inanamayacaksınız.

1da150e77fe14c0f94020e38a7bc1611

4 Ocak 2020 Cumartesi

Gençler daha fazla zorlayıcı kitaplar okumalı

Kolaya kaçmadan zorlayıcı kitaplar okumak ergenlerin algılama yetilerini güçlendiriyor.



Kolaya kaçmadan zorlayıcı kitaplar okumak ergenlerin algılama yetilerini güçlendiriyor.
Dijital çağda yaşıyor olsak da kitap okumak hala büyümenin büyük bir parçası. Gençlerin okuduğu kitaplar ve zorluk düzeyleri, sınav sorularını anlama, yalan haberleri gerçeklerden ayırt etme, bilgi sahibi olma ve topluma dahil olma yetilerini büyük ölçüde etkileyebilir.
 
İngiltere'de çocukların ne okuduğunu görmek için 4300'den fazla okuldan 960.000'den fazla öğrenciyi kapsayan bir araştırma yapılmış. Verilere göre 2016-2017 yılları arasında öğrenciler 18 milyondan fazla kitap okumuş. Bu, çok büyük bir rakam gibi gelse de verilerin derinlerine inince endişe verici bir trend fark edilmiş.
 
Araştırmaya göre çocuklar ilk okuldayken kendilerini gerçekten zorlayan, onlara meydan okuyan kitaplar okuyor. Orta okula geldikleri zamansa zorluk düzeyi fazla değişmiyor. Bu öğrenciler, ilkokul üst seviye öğrencilerinin okuduğu kitapları okumaya meyilli oluyor. Bu da orta okul öğrencilerinin yeteri kadar zorlanmadıkları ve muhtemelen okuduklarını kavrama güçlerinin azaldığı anlamına geliyor.   
 
 
Bu trendleri ortaya çıkarmak için bir yazılım kullanılarak öğrencilerin okumayı seçtikleri kitaptan ne anladıkları sorgulanmış. Kitapların okul yılına göre zorlukları dikkatle ölçülerek "okunabilirlik" puanları çıkarılmış. Yazılımdan gelen verilerle iki adet kitap listesi yapılmış; biri -tüm sınıflardan- en fazla orta okul öğrencisinin okumayı seçtiği, diğeri de öğrencilerin okuyup favori olarak seçtikleri kitapların listesi.
 
Biraz zorlanma iyidir
Daha zor kitaplar okuyan öğrencilerin daha fazla hatalar yapacaklarını ve bu kitapları daha az anlayacaklarını düşünebilirsiniz. Öte yandan veriler, öğrencilerin kavrama kalitesinin -orta okulun kaçıncı yılında olurlarsa olsunlar- kitabın zorluğuna bağlı olmadığını gösteriyor. Burada en aşikar faktör, motivasyon. Kitabı seviyorsanız gerçekten anlamak için çaba sarf ediyorsunuz.
 
12. ve 13. yıla uygun, daha zor metinleriyse çok daha az öğrenci okumayı seçmiş. Okurlar en kolay kitabı okuyabiliyorlarsa bir magazin gazetesinde yazanları anlayabilirler ancak bir ekonomi gazetesini okuyup anlayabilmeleri için en zor kitapların altından kalkabiliyor olmaları gerekiyor. Orta okul öğrencilerinin ekonomi gazeteleri okuması beklenemez ama genç yetişkinler olarak o düzeyde bir kavrama, bilgili birer vatandaş olmak için gerekli olabilir.
 
Çocuklar ergenlik yaşına gelince yetişkinlerden gelen tavsiyelere daha az, akranlarından gelen tavsiyelereyse daha çok kulak veriyorlar. Bu yüzden öğretmen ve kütüphaneciler gençlere 250 yıl önce yaşamış yazarların önemlerine dair öğütler vermek yerine problemin tabiatını -ve olası sonuçlarını- öğrencilerine açıklamalı.
 
Öğrenciler daha zor kitaplar okumak için birbirlerini teşvik etmeli. Yetişkinler duyuru panoları kurarak veya sosyal medya ağlarını kullanarak gençlerin kendi tavsiyelerini paylaşmalarına yardım edebilir. Öğretmenler okulda okumaya zaman ayırabilir ancak, tabii ki, zor kitaplar seçmeliler.
 
Gençler kendilerini zor kitaplar okumaya zorlamadıkları zaman ortaya çıkan problemleri neredeyse hiç fark etmiyor. Ancak, ebeveyn ve öğretmenlerin yardımı olsun, olmasın, bu sorunlardan sakınmak için yapabilecekleri çok şey var.
 
 
 




08aca1debc1c40019c7f2e371d699856

Valentino 2019 İlkbahar/Yaz Couture

2019 Paris Couture Haftası kapsamında sunulan Valentino 2019 İlkbahar/Yaz Couture defilesinden sizin için seçtiklerimiz...



























6904255bc40a4fa490ebcbb4d400dd5b

2 Ocak 2020 Perşembe

Bol kalorili yemeğinizi hafifletmenin 7 yolu

Kalori bombardımanı bir yemeği nispeten masum bir yemeğe çevirmeye ne dersiniz?



Kalori bombardımanı bir yemeği nispeten masum bir yemeğe çevirmeye ne dersiniz?
Yağ yakımınızı hızlandıracak, tokluk hissinizi artıracak, metabolizmanızı hızlandıracak ve daha kolay kilo vermenizi sağlayacak 7 yiyecek...
 
1- Acı biber: Acı biber metabolizmayı hızlandıran besinler arasında başı çekiyor. Acı biberin yendikten sonra 3 saat süresince metabolizma hızını 2 kata yakın artırdığı söyleniyor. Yemeklerinize eklediğiniz pul biber, acı toz biber ile gün boyu yaktığınız kalori miktarını artırabilirsiniz. Dahası acı biberin bir diğer avantajı sanılanın aksine iştahı azaltarak tokluk hissini uzatması.
 
2- Koyu yeşiller: Yemeklerinize özellikle de roka, maydanoz, fesleğen, dereotu ekleyin. Böylece sadece yediğiniz şeyin lezzetini artırmış olmayacaksınız yağ yakımınızı hızlandırmış, vücudunuzdaki toksinlerden arınmış olacaksınız.
 
3- Hindistancevizi yağı: Yapılan araştırmalarda günde 2 yemek kaşığı hindistancevizi yağı tüketiminin insülini dengelediği ve göbek bölgesinde yağlanmayı azalttığı görülmüştür. Günlük tüketimi 2 yemek kaşığı ölçüsünü geçmemelidir.
 
4- Avokado yağı: Avokado yağının içeriğindeki kaliteli karbonhidrat, protein, lif, vitamin, mineral sayesinde dünyanın en sağlıklı ve doğal yağ olduğunu söyleyen uzmanların sayısı artıyor. Uzun süre tokluk hissi yaratarak bu yağ kilo vermenize yardımcı oluyor. Yine de aşırıya kaçmamakta fayda var.
 

 
5- Yoğurt Yoğurt: Yediğiniz yemekteki protein ve kalsiyum içeriğini artırır ki bu da metabolizmayı hızlandırır, yağ yakımına yardımcıdır. Yoğurtta sağlığınız için yararlı bakteriler de vardır. Yoğurttaki bu bakteriler sindirim sisteminizde hasta olmanıza sebep olabilecek kötü mikroorganizmalarla savaşır, bağışıklık sisteminizi güçlendirir.
 
6- Elma sirkesi: Vücuttaki toksinleri dışarı atan, sindirimi kolaylaştıran elma sirkesinin klinik çalışmalarda kan basıncını ve kolesterolü düşürdüğü ortaya çıkmıştır. Dahası elma sirkesinin kilo vermeye ve yağ oranını düşürmeye yardımcı olduğu da söyleniyor.
 
7- Zencefil: Açlığı hızlı bir şekilde bastıran ve yağ yakımını hızlandıran zencefilin tazesini bulamıyorsanız toz olarak da kullanabilirsiniz.
 
Yağ yakan meyveler
 
Ananas: Antioksidan, mineral ve vitaminler bakımından zengin olan ananas, yağ yakımını hızlandıran meyvelerden.
Kırmızı meyveler: Yabanmersini ve ahududu gibi kırmızı meyveler yüksek antioksidan, düşük karbonhidrat içeren meyvelerden olup düşük kalorilidirler, kilo vermenizi hızlandırırlar.
Kivi: Kolesterolü düşüren, kan şekerini düzenleyen kivi, yağ yakımına yardımcı meyvelerden.
 

 
Gizli kalorilere dikkat!
Süt tozu
Salata sosları
Şekerli kahve
Simit
Fıstık ezmesi

 
Birkaç püf noktası
Kahvaltıyı atlamayın. Büyük bir bardak su ile güne başlayın.

 
Kış aylarında yeme sıklığımızın arttığı makarna, pilav, börek, patates gibi acıktıran ve yüksek karbonhidrat içeren yiyeceklerden en azından yaz öncesi uzak durun. Bunların yerine kan şekerini yavaş ve geç yükselten kompleks karbonhidratlı sebzeleri, tahılları, baklagilleri tercih edin. Protein ağırlıklı beslenin, bol salata ve yeşillik yemeyi ihmal etmeyin.

 
Dinlenen metabolizma sorunsuz çalışır. Günde en az 7 saat uyuyun.

 
Özel bir durumunuz yoksa günde 2 fincan beyaz ya da yeşil çay ve soda için.

 
Öğünlerinizi 20 dakikadan daha kısa sürede tüketmeyin.

 
Kafeinin metabolizmanızı hızlandırdığını unutmayın. Ayrıca kafein iştahı da bastırır, yağ yakmaya yardımcıdır. Ancak kremalı, şekerli kahvelerden uzak durmakta fayda var.

 
Su yorgunluk ve hormonal değişikliklerden dolayı oluşabilecek ödemin atılması için çok önemlidir. Özellikle yaz aylarında bol bol su için, tuzlu yemekten kaçının.

 
"Tabağımdakileri bitirmeliyim" diye hırs yapmayın, doymaya başladığınızda masadan kalkın.

 
Haber: Sema Ereren



76cd91eab5a14031be56c8a3cfdca2ec